Bütünü parçalara ayırdığımızda gerçeğe yabancılaşır mıyız yoksa her bir parça içinde anlam barındırır mı yine de? Tek tek günleri yaşarken bir şey ifade etmeyen, birbirini tekrar eden zamanlar, dönüp bakınca koca bir ay, bir yıl oluyor işte. Vay be neler olmuş diyorsun, neler yaşamışım öyle. Geçip gidiyor günler. Sonra onları koy yan yana, al sana ömür.
Görünenin ardında saklı olanları geri çekilip bakmadıkça kendimiz bile göremiyoruz. Perspektif dediğimiz şey sadece resim dersinde işe yaramıyor, belki de doğru düzgün öğrenemediğimiz için sırf yakın diye bazı şeyleri gözümüzde büyütüyor ve geride kalınca da olduğundan küçükmüş gibi davranıyoruz yanılıp. Göz yanılması ile zihin yanılması birbirine benziyor belki de.
Gulliver’i okuyoruz oğlumla. Düştüğü bir adada küçük insanların içerisinde dev oluyor korkutuyor, kimseye zarar vermeden yaşamaya çalışıyor. Sonra bir başka adaya düşüp devlerin arasında küçücük haliyle korkuyor, zarar görmeden hayatta kalmaya çalışıyor.
Dev-cüce oyunu gibi ruh halim bazen. Bir dev oluyorum, bir cüce. Bir o adaya düşüyorum, bir bu adaya. Kendim gibilerin yanına dönebildiğimde veya uzaklaşıp bakabildiğimde her şey yerli yerine oturuyor ancak. Büyük-küçük, uzak-yakın, iyi-kötü ne kadar göreceli kavramlar.
Pek de güzel gözükmeyen parçalar birleşince anlamlı, güzel bir bütün olabiliyor. Veya aksine güzel görünen parçalar bir araya geldiğinde pek de bir şeye benzemiyor işte kimi zaman. Görünenin ardında saklı olanları geri çekilip bakmadıkça kendimiz bile göremiyoruz bazen.
Geri çekilmek zaman geçtikçe oluyor. Zaman geçiyor. Sonra, al sana ömür.
Comments