top of page

3-2-1 Kayıt


Hayatınız bir film olsa seyredilir mi? Sıkıcı, sıradan ve zevksiz mi yoksa şöyle bol hareketli, yeri geldiğinde heyecan, aşk coşku, yeri geldiğinde hüzün, drama ve gözyaşı dolu mu? Truman Show’u yıllar sonra tekrar izlemenin etkisi mi yoksa onaylanma ve kabul görme arzusundan kurtulmak üzerine düşünmenin, okumanın sonucu mu bu aralar bir aydınlanma yaşadım. Tribünler boşken tribünlere oynamak mı diyelim buna, kendine dışarıdan bakma olayını abartmak mı bilemedim. Ben mevzuyu nasıl içselleştirdiysem, sanki bazen dünyayı içeriden dışarıya doğru görmüyorum da bir ben var benden dışarı (evet içeri olmalı aslında), kamerayla beni çekiyor sürekli ve ben kimseler bakmıyorken dahi sahnelere oynuyormuşcasına dışarıdan nasıl gözüktüğümü ve algılandığımı izliyor ve yönetmen olarak da (evet hem baş roldeyim hem yönetmen) filmimi cazip kılmaya çalışıyorum. Şurada puslu bakışlar, evet buraya biraz aksiyon, haydi ama bu mu yapabileceğinin en iyisi?


Yalnız başıma bütün mahallenin baskısını, cık cık kınayan bakışları, küçümseyen gülüşleri ve tüm eleştirel okları doğrultuyorum kendime. Yönetmen mutsuz, baş rol oyuncusu daha da mutsuz. Kimse kimseden memnun değil. Nadiren de şahane performansımı ayakta alkışlıyor, yakın çekimle gurur dolu bakışlarımı yakalıyor, küçük kısa zaferimin tadını çıkarıyorum.


Nasıl göründüğüm, nasıl algılandığım üzerine her şey; yeterince akıllı, birikimli, kültürlü olduğum düşünüldü mü, eğlenceli, çok yönlü, coşkulu imajıma uygun mu, yoo asabi, alıngan veya kırılgan gözükmemeliyim. Ben ve kendim farketmeden kendimize zehir ediyoruz hayatı. Ah ne yazık.

Bu aydınlanma sonrası nasıl bir ben çıkacak ortaya bilmiyor ve bilhassa da hiç ilgilenmiyorum. Dışarıdan içeri bakışımı içeriden dışarı çevirmeye karar verdim.

Artık kendimi gözetlemeye paydos. Oh be dünya varmış!

Sahi var mıymış?



59 views

Recent Posts

See All

Comments


bottom of page